9786255804198
376119
https://www.selamkitap.com/mu-hafiz-i-kur-an-hazreti-osman-kadim-mecusi-sebei-ittifaki-karsisinda
Mu-hafız-ı Kur’an Hazreti Osman;Kadim Mecusi-Sebei İttifakı Karşısında
300.00
Hiç şüphesiz Kur'ân-ı Azîmuşşân'ın bir harfi dahi değiştirilmeden ve herhangi bir tahrife uğramadan elimize ulaşmış olması dünya tarihinin en mühim olaylarındandır ve muhafaza edileceği vaat edilip bütün tahrif girişimlerine rağmen hiçbir tahrife uğramamış olması en açık ilahî mucizelerden biridir. Bu girişimler yapılırken ilk evvela “Kur'ân mahluktur,” “Asıl Kur'ân Ali-Fâtıma evladındadır” diyerek beşerî dokunuşa açık hale getirmeye ve hakkında şüphe tohumları ekmeye, “Sahâbe güvenilmezdir” yaygarası ile tahrif planlarının temelini atmaya çalışmışlardır. Bütün bunlara rağmen Kur'ân-ı Azîmuşşân hem ilahi varlıktan melekûtî âleme iniş sürecinde hem melekûtî semadan Resûl-i Ekrem'in gönül dünyasında tespiti sürecinde muhafaza edilmiş, hem de oradan kendisinin insanlara tebliği ve sadırlarda ve satırlarda tespiti süreçlerinde, Allah'ın ikram ve inayetiyle muhafaza buyurulmuştur.
Şia ve İmamiyye, Kur'ân-ı Azîmüşşân'ı tahrife çalışan Pers-Siyonistlerin yuvası, bu şer ittifakının Müslümanlar arasında yer edinebilmesinin vesilesi ve Bâtınîliğin dehlizi olmuştur. Bâtınî Pers-Siyonist yapı kelâm-ı kadimin ve Kur'ân-ı Kerimin ilahi kelam olduğu kalkanını kırmaya çalışmış, Kur'ân'ın mahluk bir kelam ve tarihsel bir metin olduğunu dillendirmiştir. Kur'ân'ın muharref olduğu düşüncesinin tutması için diğer bir yol, sahâbeye yönelik olarak onların münafıklar ve yalancılar oldukları yalanının ve iftirasını ileri sürmüşlerdir. Pers-Siyonist ittifakın bütün çabası nihayetinde Kur'ân'ı tahrife ve bu gayeyi gerçekleştirmek için sahâbeyi tekfire yönelik olmuştur. Onları gözden düşürmek için Hazreti Osman'ın katilleri, “Kur'ân'ı tahrif eden Osman'dır ve onu katledenler de ileri gelen sahâbenin kendileridir.”, iddia ve yaygarasını ileri sürmüşlerdir. Zira sahâbe udûl kabul edilip onlara itimat edildiği sürece onların göğüslerinde mahfuz, ellerinde mektup olan Kur'ân'a da güvenilecektir. Elde mevcut Kur'ân'a yönelik olarak şüphe uyandırmak ve ona olan güveni sarsmanın yolu, Sahâbe-i Kirâmın ulularını karalamaktır. Özellikle Perslerin yoğunlukta oldukları ve adı konmamış tahakkümlerinin sürdüğü Kûfe ve Basra gibi merkezlerde İbn Me‘sûd gibi Ebû Mûsa el-Eş'arî gibi ulu sahâbîlerin adları karıştırılarak Kur'ân'a ziyade ve noksan iddiaları ileri sürülmüş, onun tahrif edildiği şüphesi takviye edilmeye çalışılmıştır. Bu beyhude girişimin elebaşı tam bir Pers-Siyonist profil olan Abdullah b. Sebe Yemen ve Hicaz'dan başlayarak Basra, Kûfe ve Şam'dan sonra Mısır'da çalışmasına devam etmiş, bütün buralarda müfsit ve sapkın fikirlerini yaymış ve adamlarını seçerek gizli teşkilatını kurmuştur. Bu kitabın iddiasına göre İslam dünyası gizli anlamında Bâtınî Şiilik hastalığına tutulmuş sözde Sünnîler ile doludur. Bu nedenle asıl iş tesnînü's-sünne (Sünnîleri Ehl-i Sünnet kılma) çalışmasıdır. Hazreti Peygamberin soyundan gelenleri seyyid ve şerif bilmek Şîî olmak değil, Ehl-i Sünnet olmaktır. Fakat sünnî İslam dünyası muhterem ve alem Ali'ye razı olmayan, masum, mukaddes ve sanem Ali'yi isteyenlerle doludur. Bu çalışma tehvîdü'l-İslâm'a karşı yapılacak olan çalışmadan daha önceliklidir. Fârisiyyât henüz çalışılmadığı için hatta böyle bir tehlikenin farkına bile varılmadığı için, İsrâiliyyât çalışmalarından daha öncelikli bir ödevdir.
Hiç şüphesiz Kur'ân-ı Azîmuşşân'ın bir harfi dahi değiştirilmeden ve herhangi bir tahrife uğramadan elimize ulaşmış olması dünya tarihinin en mühim olaylarındandır ve muhafaza edileceği vaat edilip bütün tahrif girişimlerine rağmen hiçbir tahrife uğramamış olması en açık ilahî mucizelerden biridir. Bu girişimler yapılırken ilk evvela “Kur'ân mahluktur,” “Asıl Kur'ân Ali-Fâtıma evladındadır” diyerek beşerî dokunuşa açık hale getirmeye ve hakkında şüphe tohumları ekmeye, “Sahâbe güvenilmezdir” yaygarası ile tahrif planlarının temelini atmaya çalışmışlardır. Bütün bunlara rağmen Kur'ân-ı Azîmuşşân hem ilahi varlıktan melekûtî âleme iniş sürecinde hem melekûtî semadan Resûl-i Ekrem'in gönül dünyasında tespiti sürecinde muhafaza edilmiş, hem de oradan kendisinin insanlara tebliği ve sadırlarda ve satırlarda tespiti süreçlerinde, Allah'ın ikram ve inayetiyle muhafaza buyurulmuştur.
Şia ve İmamiyye, Kur'ân-ı Azîmüşşân'ı tahrife çalışan Pers-Siyonistlerin yuvası, bu şer ittifakının Müslümanlar arasında yer edinebilmesinin vesilesi ve Bâtınîliğin dehlizi olmuştur. Bâtınî Pers-Siyonist yapı kelâm-ı kadimin ve Kur'ân-ı Kerimin ilahi kelam olduğu kalkanını kırmaya çalışmış, Kur'ân'ın mahluk bir kelam ve tarihsel bir metin olduğunu dillendirmiştir. Kur'ân'ın muharref olduğu düşüncesinin tutması için diğer bir yol, sahâbeye yönelik olarak onların münafıklar ve yalancılar oldukları yalanının ve iftirasını ileri sürmüşlerdir. Pers-Siyonist ittifakın bütün çabası nihayetinde Kur'ân'ı tahrife ve bu gayeyi gerçekleştirmek için sahâbeyi tekfire yönelik olmuştur. Onları gözden düşürmek için Hazreti Osman'ın katilleri, “Kur'ân'ı tahrif eden Osman'dır ve onu katledenler de ileri gelen sahâbenin kendileridir.”, iddia ve yaygarasını ileri sürmüşlerdir. Zira sahâbe udûl kabul edilip onlara itimat edildiği sürece onların göğüslerinde mahfuz, ellerinde mektup olan Kur'ân'a da güvenilecektir. Elde mevcut Kur'ân'a yönelik olarak şüphe uyandırmak ve ona olan güveni sarsmanın yolu, Sahâbe-i Kirâmın ulularını karalamaktır. Özellikle Perslerin yoğunlukta oldukları ve adı konmamış tahakkümlerinin sürdüğü Kûfe ve Basra gibi merkezlerde İbn Me‘sûd gibi Ebû Mûsa el-Eş'arî gibi ulu sahâbîlerin adları karıştırılarak Kur'ân'a ziyade ve noksan iddiaları ileri sürülmüş, onun tahrif edildiği şüphesi takviye edilmeye çalışılmıştır. Bu beyhude girişimin elebaşı tam bir Pers-Siyonist profil olan Abdullah b. Sebe Yemen ve Hicaz'dan başlayarak Basra, Kûfe ve Şam'dan sonra Mısır'da çalışmasına devam etmiş, bütün buralarda müfsit ve sapkın fikirlerini yaymış ve adamlarını seçerek gizli teşkilatını kurmuştur. Bu kitabın iddiasına göre İslam dünyası gizli anlamında Bâtınî Şiilik hastalığına tutulmuş sözde Sünnîler ile doludur. Bu nedenle asıl iş tesnînü's-sünne (Sünnîleri Ehl-i Sünnet kılma) çalışmasıdır. Hazreti Peygamberin soyundan gelenleri seyyid ve şerif bilmek Şîî olmak değil, Ehl-i Sünnet olmaktır. Fakat sünnî İslam dünyası muhterem ve alem Ali'ye razı olmayan, masum, mukaddes ve sanem Ali'yi isteyenlerle doludur. Bu çalışma tehvîdü'l-İslâm'a karşı yapılacak olan çalışmadan daha önceliklidir. Fârisiyyât henüz çalışılmadığı için hatta böyle bir tehlikenin farkına bile varılmadığı için, İsrâiliyyât çalışmalarından daha öncelikli bir ödevdir.
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.